22 Mart 2009 Pazar

DÜĞMECİNİN SAATİ (fotoğrafın dili)




Gök gürültüsü ile daldığı derin düşüncelerden sıyrıldı. Pencereden dışarıya baktı. İşte yine yağmur başlamıştı. Üç günden beri zaten kısa aralıklarla yağıyordu. Yağmur damlaları cama, önce minik su damlacıkları halinde değiyor sonra incecik bir suyolu gibi akıp gidiyordu. Ardı ardına oluşan görüntüler sürekli bir izlemeye tabi tutuyordu insanı. Ne yazık ki bütün gün yağmuru izleyemezdi. Tamir edilmeyi bekleyen yığınla saat vardı.

Birkaç günden beri önünde duran Omega marka eski duvar saati ile cebelleşiyordu yaşlı saatçi. Tamir etmesine etmişti ama kayıp yelkovan ve saniyeyi bir türlü uyduramıyordu. Başka bir saatin parçalarından takmayı düşünüyordu ama önce sahibine sorması gerekiyordu. Duvar saatini ona birkaç sokak uzaklıktaki Düğmeci getirmişti.

Düğmeci ile bir kerahet vakti her zaman gittiği meyhanede tanışmıştı. İçtikçe muhabbet koyulaşmış, konu çocukluğa kadar gelmişti. Anlattığına göre adam küçükken çok sevdiği ve yine kendisi gibi düğmeci olan babasıyla bir lades oyunu oynamış ve bu saati o oyunda kazanmış. Yıllar sonra babası vefat edince ondan geriye küçük düğmeci dükkânı ve bu saat kalmış. Otuzlu yaşlarda, içe kapanık ve çekingen olan adam oldukça mazbut bir hayat sürüyormuş ve hiç evlenmemiş. Aylar önce, her zaman dükkânından alışveriş yapan genç bir hanıma sevdalanmış. Bu hanım dükkânına her geldiğinde eli ayağı birbirine dolaşıyor, bir türlü ona hissettiklerini söyleyemiyormuş. Düğmeci bir gün bütün cesaretini toplamış ve kadına onu çok beğendiğini söylemiş. Genç kadında sinirlenerek dükkânı terk etmiş.

O günden sonra bir daha kadını görmemiş. Namazına niyazında olan adam da derdinden içmeye başlamış. Çok sarhoş olduğu bir gece kendi kendine bağırıp çağırmış ve evdeki bu saati babasından intikam alırcasına yere çakmış. Yine dediğine göre onun bu hale gelmesine babası vesile olmuş. Annesi bir hastalıktan vefat ettikten sonra babası da ilkokuldan sonra kendisini yanına çırak olarak almış ve bir daha da o dükkândan ayrılamamış. Babasından çok korktuğu için ona hiçbir zaman karşı gelmemiş.
Düğmeci ertesi gün kendine geldiğinde yaptığından utanarak saati tamir etmeye karar vermiş ve yaşlı saatçinin yolunu tutmuş.

Yaşlı saatçi ani bir kararla yerinden kalktı, paltosunu giyip şemsiyesini alarak dükkândan çıktı. Dükkânı kapattıktan sonra şemsiyesini açarak yola koyuldu. Bir iki sokak yürüdükten sonra düğmeci dükkânının önüne geldi ama dükkân kapalıydı. İçeriye doğru bakmaya çalışırken kapıdaki eğri büğrü yazıya gözü takıldı: “DEVREN SATILIKTIR”



22.03.2009

3 yorum:

Unknown dedi ki...

çok güzeldi roman tadında...

temizruh dedi ki...

teşekkürler

Geveze Kalem dedi ki...

Ne çok insan yaşamının akrep ve yelkovanı uyumsuzdur, değil mi? :)
Katılımınız için teşekkürler.
Okumaktan keyif aldım....