14 Nisan 2009 Salı

Bir Sonbahar Günü


Kadın :" İki saatten beri peşimde. Artık halim kalmadı. Acaba bana bakıyor mu? "

Erkek: " Bir yüzünü çevirsen, ne olacak sanki. "

Kadın: "Be adam, tepeye oturacağına gel de yanıma otur. "

Erkek: "Yanına gitsem kızar mı acaba? Biraz korkmuş gibi."

Kadın: "Karnım çok aç. Üstelik sıkıştım da. "

Erkek: "İkimizde yalnızlık çekiyoruz işte. Neden bu kadar inat ediyorsun ki?"

Kadın: "Şöyle manzara izliyormuşum gibi yapayım da onunla ilgilendiğimi sanmasın. "

Erkek: "Benimle ilgilenmiyor galiba. Kahretsin, ben de bırakıp gidemiyorum ."

Kadın: "İlk andan beri, beni çok etkiledi. Çok yakışıklı. Bir de bana bak, ayy! En bakımsız günüm."

Erkek: "Ne güzel saçları var, rüzgârda bir tüy gibi uçuşuyor. "

Kadın: "Geçen arkadaşın baktığı fal doğru çıkıyor galiba. Kısmetin var demişti. "

Erkek: "Şu yaptığıma bak, bir kadının peşinden nerelere geldim ama buradan öteye gidecek cesaretim yok. "

Kadın: "Eğer tanışırsak, yaza kadar nişan falan yaparız artık."

Erkek: "Bırak oğlum sen bu işleri. Daha doğru dürüst bir işin yok. Beni böyle ne yapsın ki?"

Kadın: "Biraz daha bekleyeyim. Buraya kadar geldiğine göre mutlaka söyleyecek bir şeyleri vardır."

Erkek: "Allah bilir, beni serseri, kapkaççı gibi biri sanıyordur. "

Kadın: "Aslında ben de yanına gidebilirim, tanışabilirim ama o zaman da beni hafif biri gibi algılar. Hem ben bayanım, o gelsin. Ne diyecekse desin. "

Erkek: "Yok, yanına gidemem. Beni tersler, bağırır belki."

Kadın: "Hava da kararmaya başladı. bunun benimle alakası yok galiba . Evli falandır, kendine günlük eğlence arıyordur, kimbilir. "

Erkek: "En iyisi ben yoluma gideyim ama Allah için hem güzel, hem de hoş kız. "

Kadın: "Biraz daha geç kalırsam, annem beynimi parçalayacak. Zaten bunun da geleceği yok. Yine ben, kendi kendime gelin güvey oldum işte."


15.04.2009

3 Nisan 2009 Cuma

OLMAYAN SEVGİLİ’YE



Dostum, sana bu mektubu uyuyamadığım bir gecenin, henüz olmayan sabahında yazıyorum. Nedense bir şey beni uykumdan uyandırdı ve kendimi bu satırları yazarken buldum. Bir taraftan da patates ve yumurta haşlıyorum, yarın işyerimde yemek için.

Seninle konuşmayalı neredeyse otuz iki gün oldu, kırk gün olsun diye bekliyorum. Çünkü kendime söz verdim, bu süreden önce seninle konuşmayacağım diye. Beni kırdığın, parçalara ayırdığın için… Sen benim içimde henüz adlandıramadığım bir boşluğu doldurdun. Kelimelerimin, bakışlarımın anlamını çözen, ruhumun derinliklerinde yüzen biri oldun. Hala da öylesin. Öte taraftan sen, bir tek ‘Sen’ değilsin. Bir bedende birçok kişilik taşıyorsun. Kibar, sıcak, sevecen olan ‘Sen’, bazen ruhsuz, acımasız ve sert biri, bazen her şeyi dalgaya vuran, bazen de duyarsız, can yakıcı biri oluyorsun. Bu karmaşa karşısında ne yapacağımı şaşırıyorum. Hayatımdaki üzücü olayların izlerini silmeye çalışırken, yeni bir mücadele beni yoruyor. Evet, mücadele… Seninleyken aklıma gelen kelime bu. Oysa ben anlaşılmak ve dinginlik istiyorum.

Daldan dala konan, baharın gelişine deliler gibi sevinen minik serçeler gibisin. Hem çok tatlısın, hem de bir o kadar sinir bozucu. Yerinde duramıyorsun, kesintisiz bir uyku uyuduğundan bile şüpheliyim. Kafanın içinde aynı anda birçok ‘Sen’ dolaşıyor. Belki hayat sana da çok acımasız davrandı, belki çözemediğin düğümlerin var, bilmiyorum ama her şeye rağmen, içinde sıcacık bir kalp taşıdığından eminim.

Sana dostum diyorum, çünkü öylesin. Seni tanımanın bir şans olduğunun farkındayım. Hayatın sadece bir çizgiden ibaret olmadığını, gökkuşağının farklı renklerini de barındırdığını sen gösterdin bana. Seninle konuşmasam da yine bendesin, tıpkı benimde sende olduğum gibi… Ki bunu hissedebiliyorum. Umarım bir gün her şeyi çözersin ve ihtiyacın olan iç huzuruna kavuşursun.

Sevgiyle kal.




03.04.2009