2 Aralık 2008 Salı

SEVGİYLE KALIN!

Aslında adı ölümle beraber anılamayacaklardan; güzel ve kutlu günlerin insanı o. Doğum, güneş, deniz, kardeşlik, özgürlük… Sarışın hareli ne kadar sözcük varsa onların ablası, annesi, bacıcısı bir nevi. Bundan 32 yıl önce bir kasım günü kadınlığının en güzel süsüne yenilip edepsiz sözcükleri, Anadolu ağzını, ustalıklı gözlemleri ve militarizme karşı mücadeleyi eksik bırakan bir yazar, bir anne, bir eş ve bir hayat sevdalısından, Sevgi Soysal’dan bahsediyorum.

Sevgi Yenen olarak başladığı yaşam yolculuğunun onu “dışarlıklı” olmaya ve hayatı boyunca da orada kalmaya iten belki de en önemli neden annesinin Almanlığıydı. Bu sayede dışarıdan bakmayı, hayata bakarken üçüncü gözünü açmayı, disiplinli bir merakla yaşamı eşelemeyi öğrendi. Bu “eşeleme, derinlere gitme” dürtüsüyle arkeolojiye, eskiye ve unutulmuşa ilgi duymaya başladı. Hem Almanya hem de Türkiye’de sürdürdüğü eğitim ve tiyatro tutkusuyla zenginleşen içini “Tutkulu Perçem” ve daha sonra “Tante Rosa” ile “kamuya” açtı.

Yeni bir dilin, şaşırtıcı bir tarzın ilk nüvelerini görmek okuyanı heyecanlandırıyor ama aynı zamanda kaygılandırıyordu da... Keskin ve kapalı bu dilin bir sürekliliği olabilir miydi acaba? Yeni Roman ve Varoluşçuluk izleri taşıyan bu metinler batı özentisi bir gencin anlık hevesleri olmasındı sakın?

Cevapları hiç bilemedik; çünkü 12 Mart ile her şey gibi Sevgi de değişti. Soyadı sırasıyla Nutku, Sabuncu olan Sevgi ölümünden sonra da birlikte anılacağı soyadına kavuştu; Mümtaz Soysal ile cezaevinde evlenerek Sevgi Soysal “olmuştu”. Ardından, ilk önce çevresini, arkadaşlarını sonra ruh dünyasını bıçak gibi kesen, zehrini ağır ağır akıtan kara bir ağla yüz yüze geldi. Askeri vesayet rejiminin ağırlığı onun sarışın neşesini ve muzipliğini darmadağın etti. Derdi hep insanı anlatmak olan Sevgi’ye yaşadığı dönemin kırık bir tanığı olarak yazmaktan başka çare kalmamıştı.

Edebi titizlikle inşa ettiği ve yer yer ifşa seanslarını andıran kitaplar yazdı; Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Şafak, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu. Bu kitaplardaki muhalefet eden, etmek isteyen, muhalefet edip örselenmiş, devlet şiddetine maruz kalmış kadınları, erkekleri, gençleri ve yaşlıları anlatmak onu 12 Mart edebiyatının en önemli kalemi yaptı. Dönemin moda akımı toplumculuğa sırtını dönmeden “sadece insanı” anlatan Sevgi Soysal metnin diyalektiğini büyük maharetle ortaya koyarak ardılları için de vazgeçilmez bir usta oldu böylece.

Aşka âşık kadınlardandı ve hiç kimsenin onu yargılamasını istemedi; istemedi, çünkü çok kalp kırdığının, çok ümidi pelür bir kâğıt misali yırtıverdiğini ayırdındaydı. Ama o böyleydi işte; aşk kapıyı çalınca giderdi.

22 Kasım günü kapıyı keşke hiç açmasaydı. Gelenin aşk olmadığını bildiği halde ağır ağır araladığı kapıdan çıkarken içinden “sevgiyle kalın!” demiştir mutlaka, kendi gibi sarışın sözcükleri öksüz bırakarak…

Sinem Meral

Hiç yorum yok: