12 Kasım 2008 Çarşamba

Papatyalar...


Hatırladığım; hayatımda aldığım en güzel çiçeklerdi seninkisi…
Bir sürü neşeli papatyanın içinde renk cümbüşü olmuş somon güller…

Dört sene boyunca ağzımdan her çıkanı zihnine kazımış, hepsini bir sır gibi saklamıştın.
Sonra o hazineni, bir buket yapıp vermiştin elime…
Saf bir sevginin pırıltıları vardı üstünde.
Öyle kocamandı ki buket, sevgin kadar kocaman…
Bense tutamadım ateşe dokunurum korkusundan.
Buket, masada kaldı boylu boyunca…
Elime değmeyince elin, papatyaların boynu bükük, senin gönlün kırık kaldı masada.
Halbuki herşeye öyle kendini kaptırmıştın ki… Bir rüyada yaşıyor gibiydin...

Üzgünüm ama küçük sevgilim, seni kırdığımı çok sonra anladım…
Benden habersiz kendinden büyük işlere kalkışmıssın.
Hatırımda, öyle kaldın…

Sanırım o günden sonra da öyle büyük hevesler edinmedin.
Kendine yetecek kadar yaşadın.
Fazlasına artık niyet etmedin.
Kendine yazık ettin, korkak kaldın...

Her ilkbahar geldiğinde, papatyalar açmaya başladığında ise senin o saf aşkını hatırlarım… Üzerimde iz süren bakışlarını…

Şimdi ise, yaşadığım sonbahar...
Vakit ise papatyaların ıssızlığı…

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çok net ve samimi olmuş gerçekten sinemin de dediği gibi. eline sağlık =)

Melis