24 Mayıs 2008 Cumartesi

MAVİ KONVERS VE TOPUKLU AYAKKABI


Hayata okkalı bir yumruk indirmedikçe onun döngüselliğini kabul edeceksin. Nasıl mı? Anlatayım. Çok sinirli olduğun bir gün rutin toplantılardan birine yetişeceksindir. Arabandan inip bir kaç metre yol almışken bir “çat” sesiyle irkilirsin; son moda topuklu ayakkabının topuğu senin sinirli adımlarına daha fazla dayanamayarak kırılmıştır. Küfredemezsin; çünkü küfür bilmezsin, dublaj Türkçenle “Aman Tanrım!” deyiverirsin. Olayı toparlamaya çalışırken gözün, tam önünden geçen mavi konverslere takılır. O kadar rahat olmak, rahatça yürüyebilmek için neler veremeyeceğini düşünürsün; gözünün önüne şiş ayakların, sızlayan ayak topukların gelir. Yeni aldığın kahverengi takımına uygun bir çift topuklu ayakkabı alman uzun sürmez. Ne var ki toplantıya geç kalmışsındır, homurdanmalar ve sitemli bakışlarla karşılanır ama hiçbirine aldırmazsın.

Eve yorgun argın döndüğünde kapıyı iki cüce açar, “anne, anne” diye viyaklayarak eteğine yapışırlar. Enti püften birkaç şeyden ötürü gündelikçi kızı az biraz payladıktan sonra - ki yapılmalı, adettendir- çocuklarınla “kaliteli vakit” geçirmeye başlarsın.1 saat sonra (erkek) baba çıkagelir. Gecenin ilerleyen saatlerinde evin her elemanı kendilerine ayrılmış odalara/mağaralara çekilirken sen mavi konverslerin şimdi nerede, ne yaptığını düşünürsün.

Mavi konversler bir sokağa sapmış, kendi gibi başka konverslerle bir yerde toplanmıştır. İstikamet her gece takıldıkları malum underground mekandır. Mavi konvers epey içmiş ve dans ederek kendinden geçmiştir. Çevresini onu iyi eden, kendinden geçiren, ona cesaret veren tatlı bir pus sarmıştır. Kiminle dans ettiğini, bir dakika sonra kiminle öpüştüğünü bilemeyeceği, sevdiği türden bir pustur bu.

Sen ise yataktasın, uzanmışsın. Uyuyamıyorsun; çünkü yanındaki erkek (baba) seninle sevişmek istiyor. Daha doğrusu boşalmaya uğraşıyor. (Baba) Erkek yatakta sessizce -ve aslında azımsanmayacak bir süreden beri ümitsizce- üzerinde gidip gelirken sen mavi konversleri düşünüyorsun. Senin farkında bile olmayan konversler simdi hiç bilmediği bir evde, hiç bilmediği bir yatakta, hiç bilmediği bir erkekle sevişiyor mu, bundan zevk alıyor mu gibi anlamsız ama bir o kadar da anlamlı sorular zihnini tırmalıyor. Konversler ise ona yabancı bir yatakta, hiç tanımadığı bir bedenle beraber sıvılar, uyuşturucular, beyazlar, kırmızılar âleminde; orada yüzmekte, uçmakta, uyumakta, bağırmakta…

Ama hayat bu topuklu ayakkabı… Birkaç yıl sonra, “iyi müdür, iyi anne, iyi eş” sıralamasında basamak atlamışsındır öyle ki işe alınacaklara sen karar vermeye başlamışsındır. Kapın çalınır, içeriye mülakat yapacağın aday girer. Genç bir kızdır bu; topuklu ayakkabısı ve siyah eteğiyle uygunluk testinden geçer. Cv’sini eline alıp incelerken karşında yıllar önce bir iki günlüğüne de olsa imrendiğin mavi konverslerin durduğunu bilmezsin. Kızı beğenir ve işe alırsın. Giyim kurallarına harfiyen uyulacağını hatırlatırken kızın topuklu ayakkabılarını oldukça şık bulursun.

…Bulursun elbette, mavi konverslere yoğunluktan biraz kafanı kaldırmak, nefes almak için özendiğini bilemeyecek kadar saf değilim. Eline fırsat geçse, mesela hemen bugün, her şeyi bırakacak özgürlüğün olsa topuklu ayakkabılarından vazgeçeceğin filan yok senin, sadece hesap vermediğin, sorumluluk almadığın zamanlarını özledin; çünkü senin de mavi konverslerin oldu ve konverslerin bir gün öleceğini, yerini topuklu ayakkabıya bırakacağını bilerek giydin onları. Hatta biraz daha ileri gitmek istiyorum; çünkü ne yalan söyleyeyim sinirime dokunuyorsun: Mavi konversli günlerinde bir gün topuklu ayakkabıya geçeceğini bildiğini “bilmiyordun”, takmıyordun çünkü bu mevzuları. Ne zaman ki ilk iş görüşmene gittin, şimdi karşında duran kız gibi topukluları ilk ne zaman giydin, işte o dakka her şeyi bal gibi bildiğini “fark ettin”. İçinin hiç eşelemediğin yerinde birilerinin göstere göstere devasa bir kent inşa ettiğini “niyeyse” o zaman anladın. Anlayınca ne yaptın, isyan mı ettin, içindeki bu izinsiz inşaatı yıkmaya mı çalıştın? Yo, hayır kılın kıpırdamadı. Arada bir boğulmayı, “nefes almak istiyorum” diyip sızlanmayı, kocanla geçirdiğin mutsuz sevişme seanslarında kafanı ıvır zıvırla meşgul etmeyi bu hayatın kuralı saydın. Hâlbuki her şey daha faklı olabilirdi. Seni suçlarcasına değil ama doğruluğundan emin olarak şöyle demek isterim kart topuklu ayakkabı: Hayata okkalı bir yumruk atmadığın için mavi konverslerden topuklu ayakkabıya geçişleri “terfi” olarak algılıyorsun ve sen okkalı bir yumruk atmadıkça hayatın döngüselliğinde boğulacaksın, buna yazılısın, bilesin!

Sinem Meral

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Bence her sey rutine girince siradanlasiyor. Ne kadar marjinal olursa olsun. Bu yuzden de mavi konvers ya da topuklu ayakkabi ayni sikinti duygusunu uyandirabilir insanda.Ayse

Adsız dedi ki...

sahte ozgurluk duygusu ve bir o kadar da sahte ozgurluge ozlem duygusuydu aslinda kafami kurcalayan.hepimizin gunluk hayatta kendimizi bu ikisinden biri olarak bulmuslugumuz vardir diye dusunuyorum.mavi konvers de topuklu ayakkabi da boyle kullanildigi surece "ozgurlugun yavan cagrisimlari" olarak kalacaklar,en azindan benim icin:)) sinem

Adsız dedi ki...

yazın sürükleyici ve okuru içine çeken bir üslupta yazılmış. Valla şunu yapsaymışsın, bunu yapsaymışsın diyeceğim birşey yok. 10 tam puan :)

Adsız dedi ki...

:))sagol ozlem.
ya ustteki bu oswald kimdir,nedir onu cozemedim...halil hocam mesaj size sanirim:))