29 Mayıs 2008 Perşembe

EL BACASI


Her gün, aynı rahatsızlığı tekrar tekrar yaşıyorum.Balık istifi gibi doluştuğumuz otobüste, başka seçeneğim de yok ki. Sağa da dönsem sola da dönsem hep aynı koku. Şu iğrenç, yanmış kömürle karışık, bilumum çöp kokusuna benzeyen, sigara kokusu işte…Çoğu genç olan yolcuların, ceplerinden sigaraları, çakmakları görünüyor üstelik. Durun bakalım durun, gelen yasaklarla daha ne kadar içebileceksiniz? Daha şimdiden, birçok kişi ceza ödemek zorunda kaldı bile. Hoş, getirilen yasakların mantıksızlığı da ayrı konu zaten. Anlaşılan, fazla hesap kitap yapılmadan, aceleyle karar verilmiş.

Düşünüyorum da insan bile bile, bu kadar zararlı maddeleri içeren bir şeyi nasıl içer? Kendini cezalandırmak için mi yoksa onun verdiği geçici rahatlık duygusu için mi? Kim bilir, hepsinin yaşamları nasıldır? Şu aynı yere tutunduğum, elinde kitapları olan genç, sınav kaygılarından dolayı mı içiyor? Onun arkasındaki orta yaşlı bey, iş yerinde hak ettiği yere gelemiyor da sinirden mi içiyor? Ötedeki şık giyimli, sarışın genç kız, birileri büyüdüğünü anlasın diye mi içiyor? Ya bir öndeki koltukta oturan saçı başı dağınık kadın, ayrıldığı kocasının baskısından, hala kurtulamadığı için mi sigaraya dayanıyor?

Sorun ne olursa olsun, yine de böyle, zararı yüzde bin ispatlanmış bir şeyden, medet ummak biraz kolaycılık gibi geliyor bana. Öyle ya sıkıntıları, stresi, monotonluğu, boşluğu bilmem kaç zamanda yenip rahatlamak mı kolay, yoksa bir nefesiyle sadece 5-10 saniye de rahatlamak mı? Oysa ki, o rahatlama duygusunun zor da olsa doğal yollarla alınması gerekmez mi? Spor yaparak, iş, okul ya da evin dışında farklı ve dinlendirici bir durumun içinde bizzat olarak...Mümkün olduğunca boşlukları işe yarar bir şeylerle doldurarak…Gerçi ben de ne zamandan beri sabahları yürüyüş yapmayı düşünüyorum ama nedense bir türlü uygulamaya koyamıyorum. Millet olarak, bizde eyleme geçememe sorunu var herhalde. Yürüyüş yapamıyorum ama sigara da içmiyorum sonuçta.

İlk sigara deneyimimi, sanırım lise yıllarında yaşadım. Çoktan tiryaki olan bir arkadaşım, zorla bana da içirmişti ve nedense hiç sevmemiştim. Ağzımın tadı bir garip olmuştu. Üniversite yıllarımda da hem kilo almamak, hem de biraz daha karizmatik görünmek için birkaç kez denemiştim ama her seferinde dumandan boğulmuştum. Belki de kişilik olarak, bağımlılığın hiçbir türünü sevmediğimden, alışamadım bir türlü sigaraya.

Fransa büyük elçisi Jean NİCOT, 1560 yılında, şifa olarak Fransa sarayına getirdiği tütünün, ilerde, birçok hastalığa ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olacağını bilseydi, daha getirmeden yok ederdi herhalde.Hele ki, sigaradaki zehirli maddenin kendi adıyla anılması (NİKOTİN ), kesin mezarda adamın kemiklerinin sızlanmasına sebep oluyordur.

Hatırlıyorum da bir dönem, şehirlerarası otobüslerde püfür püfür sigara içilirdi. O zamanlar otobüslerde sigara içilmemesi bir hayaldi. Öyle ya da böyle insanlar bir şekilde kurallara uydu ve bugün toplu taşıtlarda yüzde doksan sigara içilmiyor. İleride de geri kalan yerlerde içilmemesi, neden sağlanmasın?

Az gelişmişlik ve ileri ülkelerin sömürüsü, ticari ve reklam stratejileri, kurallar, yasaklar ve para cezaları…Hepsi bir yana, insan hayatı bir yana…

… Ben sigara dumanının altında
Yana yana en sonunda kül oldum
Sen kibritin hiç yanmayan ucunda
Birinin hayatından geçmiş oldun…
(Şebnem Ferah)



30.05.2008

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Keyifle okudum:)
Ayşe

Adsız dedi ki...

hoş bir konuya değinmişsin. ama şu deneme konusunda hala kafam karışık. oyüzden deneme olmuş, olmamış diyemeyeceğim.
Sürükleyici olmuş ama