‘ER’KEN YAŞLANMIŞ ‘TEZ’ CANLI KADIN
Bir kadın doğuruyor; bilinci açık, kıvrımlı beyni zorlanmış. Yeni doğanla kordan bağı kesilmemiş, ‘doğan’ın yüzeyi sıcak, ılıklık bize kadar geliyor. Geldiği rahme minnettar bu ‘bebek’ düşünce ilk avazının tuhaflığıyla bizi sarsıyor, görünüşü de hem hayranlık hem de tedirginlik saçan cinsten. Bir tarafta mütereddit ruhumuzun bebeğin serpilmesini ve bilinmez geleceğini öğrenmeyi deli gibi istemesi diğer yanda büyük, hormonlu bir garabetin başa bela olacağına dair önüne geçilemez endişe… Hangisi galebe çalarsa çalsın doğanın akışı söz dinlemez: Onun zamanı geldiğinde ağzından dökülür “ben buradayım”lar… Doğuranın adı dipsiz kuyu gözlü, o erken yaşlanmış tez canlı kadın Tezer Özlü ve yeni doğan bebekleri de sırasıyla “Eski Bahçe Eski Sevgi” “Çocukluğun Soğuk Geceleri” ve “Yaşamın Ucuna Yolculuk”tur. Ve anne her doğumda aynı şeyleri yaşar ve yaşatır, hiç sektirmeden.
Eğer özdeşleşmenin temelinde karakterden sadece okuyucuya ait parçalar bulmak, kendine ait kırıntılar toplamak değil de ‘feyz almak’ ve ‘karakter vurgusuyla hipnotize olmak’ da yatıyorsa benim özdeş kadın karakterim gözü kapalı Tezer Özlü’dür. Tezer Özlü sadece bir yazar değil aynı zamanda, belki de daha çok, kitaplarının ana karakteridir. O hep kendisini anlatır, dünyada en iyi tanıdığı kişiyi…Kendini.
Gerek “Çocukluğun Soğuk Geceleri”nin gerek “Yaşamın Ucuna Yolculuk”unun savrulmuş, daimi kaçmayı kendine kılavuz bellemiş kadın karakteri gerçekten unutulmazdır. Tezer Özlü’nün otobiyografik ağırlıklı kitaplarında karakterlerin adı yoktur, olanlara da bir şifre uydurmuştur. Derdi yan kişilerden yola çıkıp kendisini anlamamız değildir; o kendisini apaçık ortaya koyar, öyle şeffaftır ki adeta edebi bir teşhircidir. İster ki bir müddet sonra ona Tezer Özlü değil sadece Tezer diyelim, hatta tezer. Örneğin, çocukluğunda sistemle barışık haylaz çocuk olmaktansa içine kapanık, gözlemci, tuhaf çocuk olmayı yeğlediğini anlatır. Kafasına eseni yapar; 18’inde evi terk eder, otostop yaparak Avrupa’yı dolaşır, 20’sinde iyi tanımadığı bir adamla evlenir. Bu evlilik onun ruhsal dengelerini alt üst eder ve akıl hastanesinde şok üstüne şok yer. Sonra yeni bir evlilik, annelik, yazı, ayrılık ve aldatmalardan sonra gönüllü sürgünlük, olgun yazı, kaçış ve kaçınılmaz son gelir. Ama hep yazı vardır yanında, inadına yazı vardır. Yazı Tezer’in bırakmadığı ya da onun peşini bırakmayan yeleli bir hayalet, cennet vaadi ya da günah çıkarma ayinidir… Ve yolculuklar; bitmeyen, tükenmeyen yolculuk sevdasıyla iç içe geçmiştir yazı.
Şok yemeden şok yemenin nasıl bir şey olduğunu hissedebildiğim, aklını kaçırmaya ramak kalmanın, küçük burjuva bir aileye sahip olmanın ne demek olduğunu daha iyi algılayamayacağım ve hiç tanımadığım, bir daha da karşılaşmayacağım biriyle sevişmenin otomatikliğinin ve yalnızlaştırıcılığının ne mene bir şey olduğunu daha iyi kavrayamayacağım için sadece Tezer’in bir okuru olarak kalmak istemem, bizzat kendisi olmak isterim. O benim olmak istediğim kadın karakterdir, bir yazardan öte…
2 yorum:
gercekten mukemmel bir yazi... Teter Ozlu`yu daha iyi anlamama vesile oldugunuz icin size cok tesekkur ederim
o kadar etkileyici olmuş ki ben de Tezer Özlü'nün kim olduğunu ve neler yazdığını bilmek istedim
Yorum Gönder