1 Mayıs 2008 Perşembe



BEDENİN YEDİ İŞARETİ

Birincisi acımasız coşkun bir şelaleydi. Akıyordu akıyordu ama bir türlü toprağa ulaşamıyordu. Çok sinirliydi, kızdıkça daha hızlı aktı. Su, taş gibi aktı. Toprağa ulaştığını sandığı anda onu delip geçti. Yeraltının en derin noktasını buldu. Acısı daha da derinleşti. Göz yaşları sel oldu, suyu daha coşkun oldu. Ama o toprağı hep delip geçti. Yıllarca toprağa küs kaldı. İhtiyarlayınca gücü azaldı ve kabullendi. Toprağı ve kendisini affetti. Tam o anda su toprağa değdi. Değdiği yer göl oldu. O mutlu oldu, dünya sevindi. Hiçbir şey için geç değildi.

İkincisi yaramaz bir su birikintisiydi. Gezip oynamayı çok severdi. İlk önce bir bardağa yerleşti küçük bir çocuğun karnından toprağa karıştı. Toprakta yeni su birikintileriyle tanıştı arkadaş oldu, kaynaştı, göl oldu. Sonra okyanus olmak istedi bir anda. Tüm gölcükler ona güldü.Çünkü onlar sınırlarının dışındaki hiçbir şeyi merak etmemişti. O farklı olduğu için önce suçluluk duydu. Kuruyup gitmek istedi.Ama merakı ve okyanus olma tutkusu daha baskındı. Hep hayal kurdu. Hep düşündü. Bir gün yakınından ince uzun bir çizgi geçip gitti. O çizgi yanı başından durmaksızın akıp durdu.
Sordu ‘Sen kimsin?’.
Çizgi dedi ‘Ben nehirim.’
‘Nereye varır bu nehrin sonu?’
‘Okyanusa’ dedi Nehir.
‘Beni de yanına al!’ dedi.
‘Ben sana gelemem, bir yolunu bul sen bana ulaş.’ dedi Nehir.
Toprağa yalvardı ‘Ne olur bana yol aç. Şu nehirle kavuşayım, ben de okyanus olayım.’
Toprak ‘Yeter ki sen iste!’ dedi.
Yer yarıldı göl nehre kavuştu. Onunla akıp gitti.
Artık o sadece bir okyanus.

Üçüncüsü sonsuzluk ormanındaki çınar ağacına sevdalı bir nehirdi. Tüm dünyayı dolaşırdı sırf onu bir an olsun görebilmek için. Aklı, fikri, ruhu hepsi onundu. Çınar ağacı habersizdi bu sevdadan,gününü gün eder, her geçen gün köklerini toprağa daha çok yayardı. Bir gün çınar ağacının kökleri nehrin kıyısına ulaştı. Ve o gün anladı Çınar ağacı aşk ne demekmiş. Bir gün ormana insanlar geldi, büyük bir ateş yaktılar ve gittiler. Çınar ağacı alevlendi. Bunu gören nehir buluta yalvardı. ‘Ne olur yağmur ol yağ üstüne. Kurtar sevdiğimi.’ Bulut isteğini kabul etti ama karşılığında nehri kendine aldı. Yağmur oldular birlikte çınar ağacının üstüne yağdılar. Çınar ağacı yeşillendi ve hiç yaprak dökmedi. Nehirle Çınar ağacı bir ömür boyu birlikte oldu.

Dördüncüsü verimli bir tarlanın tam ortasına yerleşmiş korkak bir yanardağdı. Yalnız kalmaktan korkuyordu. Korktukça midesi bulanıyor kırmızı kırmızı lavlarını kusuyor çevresini yakıp yıkıyordu. Çok korktu, çok incitti, her yeri yakıp kül etti. Verimli tarlalar çöl oldu. En sonunda kendini de kuruttu. İşte o zaman gerçekten yalnız kaldı…Asıl acı neymiş öğrendi.Ve derinliklerindeki şifalı suyu keşfetti. Bu suyla yıkadı her bir parçasını. Yıkandıkça su çoğaldı taştı yanardağın ağzından. Yanardağı çevreleyen kurak topraklar sulandı, yıkandı, şifalandı. Bahar geldi işte, çiçek açtı. Kuşlar en güzel şarkılarını söyledi.

Beşincisi kötü huylu bir Anka kuşuydu. Ötmeye başladığı anda herkes ondan kaçıyordu. Sesi inceydi ve arada çatlıyordu. Evet yanlış yazmadım o ince sesiyle konuşurken arada çatlaklar oluşuyordu. Anka kuşu şarkı söylemeyi hiç sevmezdi. O hep sinsi sinsi kötülük yapar ama inkar ederdi, yalan söylerdi, herkesi kandırırdı ve çok acımasızdı. En sonunda onu dünyadan kovdular. O da uçtu uçtu gökyüzünü aştı. Atmosfere ulaştı. Atmosferinden içinden geçip eterle bir oldu. Eter ona şarkı söylemeyi öğretti. Binbir çeşit şarkı öğrendi. Sonra dünyaya geri döndü. Hep şarkı söyledi. O şarkı söyledikçe dünya ona kucak açtı. Herkes hep onun yanında olmak istedi.

Altıncısı yeryüzüne insan gibi yaşamak için gelmiş bir melekti. Ama çok sıkıldı. Çünkü her şeyi önceden biliyordu. Hatta ve hatta isterse olayların akışını değiştirebiliyordu. Her şey çok tek düze geldi. O da göklere geri döndü. Artık sadece onu çağıran ve isteyen bazı insanlar için ziyaret ediyor dünyayı. Seçtiği insanların hepsi hüznün ne olduğunu çok iyi biliyor. Melek onların iki kaşının ortasına verici yerleştiriyor. Böylece melek gökyüzüne döndüğü zaman bile bağlantı içinde oluyorlar.

Yedinci gördüğümüz göremediğimiz her şey. Sınırlar onun varlığıyla çizilir.


AYŞE AY

1 yorum:

Rengin dedi ki...

Tekrar tekrar okudum...Okurken de beni düşler ülkesine götüren Richard Hawley'i dinledim. "Going that town where there is music.Going where the voices are through the air ... "diye söyledi yumuşak sesiyle...Okyanusuna,çınar ağacına, nehrine kondu o ezgi...Usulca kıyıma bir kayık geldi o nehirden, beni aldı götürdü...Çok sevdim bu yolculuğu...