19 Nisan 2008 Cumartesi

GÖKKUŞAĞI

Gözlerim neden böyle zor açılıyor. Sanki kapaklarında bir ton yük var. Başım da çatlayacak gibi. Ne oldu bana böyle? Neden yerdeyim? Kalkmaya çalışıyorum. Üzerimdeki bu gösterişli giysileri daha önce hiç görmemiştim. Oldukça zengin biriyim galiba.Yoksa beni fidye için kaçırdılar mı? Kahretsin! Hatırlamıyorum, hiçbir şey hatırlamıyorum. Adım neydi benim? Onu da hatırlamıyorum. Ortalık gittikçe kararıyor. Şu karşıdaki koridorun sonunda belki bir çıkış vardır.Yürümeye başlıyorum.

İyi de bu koridor sonsuzluk kadar uzun . Dakikalardır yürüyorum, hala bir çıkış bulamadım. Allahım, nedir bütün bu olanlar? Yoksa beni cezalandırıyor musun? Ne yaptım ki ben? Her denileni yaptım, kurallara uydum, kimseye zarar vermedim. Bu mu ödülüm yani? Bir dakika, tavandan bir ışık sızıyor sanki. Işık değil bu. Mavilik..Mavi gökyüzü…Oh ne güzel ya. Bu gökyüzü hep böyle güzel miydi? Gökyüzü görünüyorsa, o zaman bir çıkışta olmalı. Moralimi bozmamalıyım, yürümeye devam etmeliyim. Hatta daha da hızlanmalıyım.

Çok yoruldum, bittim.Üzerimdeki giysi de çok rahatsız edici. Ya şu topuklu ayakkabılar...Karanlık koridor gittikçe aydınlanmaya başladı…Uzakta, sarı bir lamba yanıyor galiba. Dur bakayım, koridor bitiyor.Yaşasın! Geniş bir meydan burası… Kenarda sıralı birçok kapı var. Her taraf yaldızlı sarı renge boyanmış.Kurtuldum mu yoksa? Belki de benim için kutlama falan yapıyorlardır. Amma da çok kapı var ha. Hangi kapıdan geçmem lazım acaba? Oyun mu oynuyorlar benimle ya? Yeter artık , bitsin bu işkence.’Sakin ol, biraz daha sabret…Hadi kızım.Aç şu kapıları.’

İlk kapıyı açıyorum. Dışarıya birden güneş gibi bir şey taşıyor. İçeride çocuklar var, oyun oynuyorlar. Ne güzel..Ne kadar neşeliler. Köşede, kıvırcık saçlı küçük bir kız, yalnız başına oturuyor ama . Üzgün mü, yoksa düşünüyor mu? İyi de bu yaşta bir çocuk neyi düşünecek.O da diğerleri gibi, gülsün eğlensin işte..Ben bu kızı tanıyorum sanki. İnanmıyorum, ama bu kız bana çok benziyor. Evet evet. Bu küçük kız, benim çocukluk halim. İçeri giriyorum, küçük kızın kıvırcık saçlarını okşayıp, elinden tutuyorum.Onu, oynayan çocukların yanına götürüyorum . "Hadi sende oyna" diyorum. Hemen çocukların arasına karışıyor ve neşeyle oyun oynamaya başlıyor.Derin bir nefes alarak dışarı çıkıyorum.

İkinci kapıyı açınca, büyük bir karışıklıkla karşılaşıyorum. Her şeyi düzenlemeye çalışıyorum.Yerden elime bir şey alıyorum, bu bir kırık sopa. Sonra başka bir şey alıyorum.Bu da morarmış bir göz…Hiçbirine bir anlam veremiyorum.Hepsini tek tek yerden toplayıp, duvardaki raflara diziyorum.Sonra da karşılarına geçip onları izliyorum.Biraz sonra onların ne anlama geldiğini çözüyorum.Bunlar, benim kırgınlıklarım ve acılarım.Boynum bükük odadan çıkıyorum.

Üçüncü odada kaybettiklerimi, dördüncü odada yalnızlıklarımı buluyorum.Dışarıdan garip sesler gelmeye başlıyor ve ortalık yeniden kararıyor. Biraz acele etmem gerekiyor galiba. Dördüncü odayı açtığımda, ortada jel kıvamında bir su birikintisi görüyorum. İçinde değişik nesneler, canlılar ve tanıdık insanlar yüzüyor ve bazıları dışarıya çıkmak için çırpınıyor.Oranın da bilinçaltım olduğunu çözüyorum ve hiç dokunmadan dışarı çıkıyorum.İyi de ben ne arıyorum?

Acele ile hemen altıncı kapıyı açıyorum ve çok şık bir çalışma odası ile karşılaşıyorum.Baş köşede, eski bir yazı masasının başında, kendimi bir şeyler yazarken görüyorum. Diğer köşede, bir koltukta, benim çok iyi bildiğim bir erkek oyuncu oturuyor.Bir taraftan kitap okuyor, arada da bana bakıp sevgiyle gülümsüyor. Uzaktan da çocuk sesleri geliyor.Buranın da, hayallerime ayrılmış bir oda olduğuna, karar veriyorum. Odadan dışarıya çıktığımda, içimi garip bir ürperti hissi sarıyor.

Tam yedinci kapıyı açacakken, birden sırtımda bir el hissediyorum.Elden kurtulmak için çırpınıyorum.O esnada üzerimdeki güzel elbise yırtılıyor ve nedense ben buna pek üzülmüyorum.Son bir hamle ile yedinci odaya dalıyorum ve kapıyı hemen kapatıyorum.Nefes nefese arkasına yaslanmışken, birden karşımda Annemi divanda otururken görüyorum... Şaşkınlıktan ağzım açık kalıyor.Pencereden, dışarıda yağan yağmuru izliyor.Yavaşça başını bana doğru çeviriyor ve “Geldin mi kızım?” diyor. Ben de, evet anlamında başımı sallıyorum.Artık kapının dışından sesler de gelmiyor.Kendimi biraz rahatlamış hissediyorum. Kollarını açarak, beni yanına çağırıyor Annem. Birbirimize sıkıca sarılıyoruz.Sonra, başımı dizine yaslıyorum ve O saçlarımı okşamaya başlıyor.Biten yağmurun ardından güzel bir gökkuşağı beliriyor ve Annem bana, farklı ama aşina olduğum bir dilde, şarkı mırıldanıyor…


18.04.2008

Hiç yorum yok: