23 Mart 2008 Pazar

Chantal'in özgürlüğü


‘Gerçeğin gerçekdışına, gerçekliğin düşe dönüştüğü kesin an hangisi?Sınır neredeydi? Sınır nerede?’ KİMLİK- MİLAN KUNDERA


İnsanın sevdiği bir roman karakteri hakkında yazması ayrı bir şey, olmak istediği roman karakteri anlatması apayrı, çünkü roman karakterlerinin o kitapta varolmasının sebepleri onun kişiliğindeki aşırılık. Onlar okunulabilir, takdir edilebilir ama onlar olunmaz. Ben bu yazı için ilk başta Doktor Jivago’daki Lara’yı düşündüm. Onun asiliği, gururu ve inatçılığı beni çok etkilemişti. Ama onun gibi olmak düşüncesi bana itici geldi. Gururumdan ve inadımdan hayatımın sonuna kadar yaşadığım topluma yabancı olmak istemem. Ödevi yapmaktan da vazgeçemeyeceğim için karmaşık bir ruha sahip olmasına rağmen sakin bir hayat süren, Milan Kundera’nın romanındaki Chantal karakterini seçtim.

Chantal’ın hayatında üç önemli şey var; birisi sevgilisi, ikincisi işi, üçüncüsü de sürekli konuşmalar yaptığı kendi iç benliği hayalleri. Chantal, tehlikeli bulduğu için üçüncüsünden mümkün olduğunca etkilenmemeye çalışıyor. Bu durum sayfa 10da şu cümlelerle anlatılıyor: ‘Düşleri işte bu yüzden sevmez: Düşler aynı yaşamın farklı dönemleri arasında kabul edilemez bir eşitliği dayatır insana, insanın hiç yaşamadığı şeyler arasında eş düzeyli bir eşzamanlılığı dayatır; ayrıcalıklı durumunu yok sayarak, şimdiki zamanın varlığını yadsır.’ Chantal’ın çalıştığı sektör insanların bu zaafını kullanarak para kazanır. İnsanların düşlerini ve hayallerini kullanarak reklam kampanyaları hazırlarlar. ‘Bir ürünü bir alıcı çoğunluğunu bir araya getireceğini düşündüğümüz büyülü imajların aylasıyla sarıp sarmalıyoruz.’. Chantal, işindeki sahtekarlığın çok iyi farkındadır ama ekonomik sebeplerden ötürü bu işte çalışır ve başarılı olur. Bu durumunu şu cümlelerle açıklar ‘Unutma benim iki yüzüm var. Bu özelliğimden belirli bir zevk almayı öğrendim, buna karşın iki yüzü olmak kolay değil. Çaba gerektiriyor, disiplin gerektiriyor! İsteyerek ya da istemeyerek, ne yaparsam yapayım, yaptığım şeyi yapma tutkusuyla davranırım ben, bunu anlaman gerekir. Bunu, işimi yitirmemek için yapıyor olsam da. İnsanın kusursuz bir biçimde çalışması, aynı zamanda da o işi hor görmesi çok zordur.’ Chantal sevgilisine hissettiklerini şu cümlelerde sayfa 48 çok net bir şekilde ifade eder ‘ Jean-Marc’a olan aşkının bir sapkınlık, uzaklaşmakta olduğu insan toplumunun yazılı olmayan yasalarını hiçe sayma olduğunu düşündü; başkalarının kin dolu öfkesini uyandırmamak için, aşkının sınırsızlığını gizli tutmaya kendi kendine söz verdi’ sy48

Chantal’ın oğlu beş yaşındayken ölmüştür. Kocası ölen çocuklarının acısını unutmak için ikinci bir çocuk yapmayı teklif edince kocasından ayrılır. ‘Ama o, yavrusunu unutmak istemiyordu. Onun yeri doldurulamaz varlığını savunuyordu. Geleceğe karşı, bir geçmişi savunuyordu, zavallı küçük ölümün önemsenmemiş, hor görülmüş geçmişini.’sy 37. Tek başına güçlü bir şekilde ayakta kalmak için öğretmenlik mesleğini sevmesine rağmen daha çok para kazanabileceği bir işi seçmiştir. Oğlunun ölümüyle kendine bambaşka bir hayat kurmuştur. Oğlunu çok sevmesine rağmen, bu ölümle gelen özgürlük bir noktada ona iyi gelmiştir: ‘İnsanın hem bir çocuğu olması, hem de içinde yaşadığı dünyadan nefret etmesi olanaksız, çünkü onu bu dünyaya getiren biziz. O çocuk yüzünden dünyaya bağlanıyoruz, onun geleceğini düşünüyoruz, gürültüsüne patırtısına, davranışlarına isteyerek katlanıyoruz, onun önüne geçilemez saçmalıklarını ciddiye alıyoruz. Sen, ölmekle, beni seninle birlikte olma zevkinden yoksun bıraktın, ama aynı zamanda özgür kıldın. Sevmediğim bir dünya ile yüz yüze özgür kıldın beni. Ve bu dünyayı sevmediğimi söyleyebiliyorsam bu, sen artık yanımda olmadığın için…beni bırakıp gittikten bu kadar yıl sonra, senin ölümünü bir armağan olarak algılamış ve bu korkunç armağanı kabullenmiş olmam.’

Cahnatal’ın genç kızlığından beri çok sevdiği bir eğretileme vardı. Gül kokusuna dönüşmek istiyordu, yayılan ve fetheden bir gül kokusu. Fakat yapı olarak, aşıktan aşığa koşacak bir kadın değildi. Bu düşünceyi seviyordu. Oğlunun ölümüyle bu hayalini de serbest bırakmıştı bence. Jean-Marck’la olan ilişkisinde büyük ihtimalle bu duyguların hepsini fazlasıyla yaşıyordu.

Chantal orta yaşlı bir kadındır ve her kadın gibi yaşlanmaktan korkuyor. Zaten romanın bütün kurgusuda , Chantal’ın bu korkusunu naif bir biçimde Jean-Marc’a ifade etmesinden doğar. Jean-Marc ona neden üzgün olduğunu sorar. Chantal’da ‘Erkekler artık dönüp bana bakmıyor.’ Cevabını verir. Aslında burada söylemek istediği ‘Yaşlanıyorum ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi güzel ve aşk dolu olmamasından korkuyorum’ demek istiyordu. Chantal duygularını çok derin ve detaylı yaşamasına rağmen ifadelerinde hep cimri. Ama duygularında ve niyetinde samimi olduğu için olaylar hep onun lehine gelişiyor.

Chantal, tek eşililiğe ve aşkın büyüsüne çok inanıyor. Bunun dışındaki her şey ona itici geliyor. Bu noktada iş için hazırlanan reklam kampanyaları onun için tam bir kabus. Bir reklam kampanyasında erotizm kullanılıyor. Bu erotik sahneler bir şekilde anne çocuk sevgisine bağlanıyor. Reklamın sonunda anne çocuğu öpüyor. İş arkadaşı reklamın hedefini şu cümlelerle özetliyor ‘Annelerin ağız salgısı, kalabalıkları Roubachoff markasının müşterileri haline getirecek tutkal işte budur.’ Chantal bu düşünceyi itici bulduğunu, gül eğreltilemesini şu şekilde değiştirerek ifade ediyor ‘insandan insana geçen, elle tutulamaz şiirsel bir gül kokusu değil, elle tutulur şiirsellikten uzak ağız salgılarıdır….böylelikle de her birimiz, birbirine karışan ve bizi tek bir salgı toplumu, ıslak ve birleşmiş tek bir insanlık haline getiren salgı denizine batarız.’ Sy59

Chantal’ın kendisine ait bir dünyası var. Bu dünyada yaşamayı seviyor. Çevresiyle gerekli olmadıkça ilgilenmiyor. Ama içinde yaşadığı toplumun ve teknolojinin onun bireysel varlığını her an tehdit ettiğinin çok iyi farkında ve bu onu zaman zaman tedirgin ediyor. Yine hazırladıkları bir reklam kampanyasında bebeğin ana karnındaki hali kameraya çekildiğinden bahsedilir. Ve bu yine erotik bir kampanya düşüncesiyle bağdaştırılır. Bu durum Chantal’ı çok rahatsız eder. Aslında her an gözetlendiğini fark eder. Ana karnından mezara kadar. Hatta mezarları bile açıp kemikleri incelemiyorlar mıydı? ‘ ..onların elinden kurtulamayacaksın bunu herkes biliyor. Ama doğmadan bile kurtulamıyorsun. Öldükten sonra bile kurtulamayacağın gibi…’ sy62 Chantal özel bir alan istiyor, benliğini özgürce yaşayabileceği kendine ait bir alan. Ama yaşadığı toplumda, bu kandırmaca da bunun pek mümkün olamayacağını da biliyor.‘Onu benliğinden soymaya çalışıyorlar! Ona başka bir ad verdikten sonra kimliği olmayan kişilerin yanına atacaklar ve o, kim olduğunu hiçbir zaman kimseye anlatamayacak.’

Şimdi ben uzun uzun Chantal’ı anlatınca bana ister istemez soracaksınız : ‘Chantal’ın nesini örnek alıyorsun? Bunca alıntıyı niye yaptın?’. Chantal, yaşayan bir kadın. Düşler ve gerçekler arasında bir dünyada gelip gidiyor ama arada iyi bir denge kurmuş. Hayattaki en acı olaylardan bile şükredecek bir şeyler buluyor. Çok duygusal ama adımlarını hep bilinçli atıyor. Aşk onun için yaşamı anlamlı kılan tek değer. Chantal, seviyor, seviliyor, düşünüyor, hayal kuruyor, bir takım endişelere kapılabiliyor, bunların boş olduğunu anlıyor, vs.vs. Kısacası Chantal, sükunet içinde kendini yaşıyor…

Hiç yorum yok: