31 Mart 2008 Pazartesi

ELEŞTİRMEK YA DA ELEŞTİRİLMEK


Yoğun çabalar sonucu ortaya çıkarılan sanatsal eserlerin herkesçe beğenilmesi beklenir. Beğenilerin yanında eleştirilerde olacaktır tabi ki.


Eleştiri bir olgunun, bir eserin, bir kişinin, belirli kriterlere uygun olup olmadığı konusunda, doğru ya da yanlış bölümlerinin, yetkin kişiler tarafından saptanıp, yazılı ya da sözlü olarak belirtilmesidir. Birincil amaç, eserin, olgunun ya da kişinin, doğru tanıtılmasını sağlamak, değerlendirilmesini yapmaktır. Ki o eser ya da kişiler, bu eleştiriler doğrultusunda yanlışlarını düzeltebilsin, daha iyiyi yakalayabilsin.


Önceleri tenkitlerle, değişik yorumlarla başlayan eleştirmenlik, zamanla bir meslek halini almış ve eleştiri okulları açılmıştır. Bu okullar üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma ve dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunurken, yaratma, eserin iç dünyasını, yani sanatçıyı yansıtır. Dil ise, biçimcilerinin yöntemidir ve onlar eseri dil sistemi olarak görür.


Eleştiriler, daha çok edebiyat alanında ve en çok da şiir dalında yapılmaktadır. Bunun sebebi ise, şiirin çeşitli yorumlara açık olmasından kaynaklanmaktadır. Boielau, A. France, dünya edebiyatının, Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit Yalçın Türk edebiyatının, eleştiri türündeki önemli temsilcileridir. Edebiyatımızdaki ilk eleştiri ise Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat’ıdır.( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature Çeviren: Tahsin SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel sayısı , Mart 1971)


Bir eleştiri; baştan sona o konuyla ilgili olmalıdır. Eleştirisi yapılan konular, örneklerle açıklanmalı, bilimsel, sanatsal ve toplumsal bir yere oturtulmalıdır. Ayrıca eleştiren, yargılarını belirli bir ölçüde tutmalı, şahsi değerlendirmelerden uzak durmalıdır. Kısacası; eleştiri yapacak olan, o konuda yeterince bilgili olmalı, aklına her gelen konuda eleştiri yapmamalıdır.


Uzmanı olmadığı konuda eleştiri yapanlar tenkitçi olarak adlandırılırlar. Nuri Aksu, (Bilkent Üniversitesi ,Türk edebiyatı Bölümü , Ankara Eylül 2003)Adnan Benk ve Türkiye’de Modern Edebiyat Eleştirisi, adlı tezinde tenkitçiliği şöyle açıklamıştır;


“Bir tenkitçi, sanat eserinin alınyazısını kendi öznel yargılarına göre belirtmeye kalkıştığı zaman ya kendisini her şeyin doğrusunu bilen insanüstü bir kuvvet olarak kabul etmekte ya da sanat eserinin toplumda gerçek ve yapıcı bir fonksiyonu olmadığını sandığından, yanılmayı önemsiz saymaktadır. Bunlardan birincisi insanlığa, ikincisi de sanata ve topluma karşı anlayışsızlık göstermenin en yaygın şekilleridir. “


Sanatsal bir eserin, bir konunun anlaşılmasında, eser sahibinin öyküsü, davranışları, yaşam tarzı baz alınmamalıdır. Önemli olan eserdir ve onun hissettirdikleridir. Bununla beraber eleştiren, uzmanlığı dahilinde eser sahibine çeşitli öğütlerde bulunabilir ama akıl veremez. Eser sahibi, zaten bir eser ortaya çıkararak seviyesini göstermektedir. Uygunsuz eleştiriler, kişilerin kendilerine olan saygılarını zedeleyebilir ve yaratıcılıklarını engelleyebilir.


Eleştiri, ancak yapıcı olduğu zaman, insanlara yeni bir fikir, olumlu bir davranış kazandırdığı zaman, kişinin yaşamına olumlu bir yön verip, neden yaratıldığımız gerçeğine ve yapılan işte en iyi ve en verimli sonuca ulaştırdığı zaman, asıl hedefini yakalamış sayılır .

/span>

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazdıklarına tamamen katılıyorum.