18 Ekim 2008 Cumartesi

“TEZ” GELİP “ER”KEN GİTMESEYDİN-Radikal Genç 15/09/2008

Bazı yazarları severiz, bazılarını da deli gibi severiz. Deli gibi sevdiklerimiz de çoğunlukla “deli yazar” olurlar. Hayatlarında tonla tuhaflık, anlaşılması zor nokta vardır. Ve biz saplantılı ve sadık okurlar bu noktaların keşfine çıkarız. İsteriz ki deli gibi sevdiğimiz o “deli yazarın” her şeyini bilelim; kime âşık olduğunu, ailesini, yaşadığı kentleri, ülkeleri, geçirdiği hastalıkları, en sevdiği rengi, onu etkileyen yazarları, mümkünse en sevdiği elbiseyi. Sonra o saplantılı ruh halimizle çeşitli oyunlar oynarız kendi kendimize, ortak yönlerimizin çıkması için din değiştirmeye bile razı olarak. Eğer onun doğum günü Çin takviminde doğum günümüze denk geliyorsa Budizm’e inanmaya bile başlayabiliriz. Çünkü biliriz ki bizde ondan bir değil birçok parça bulunur. Oyunbaz aklımız böyle böyle birden çok ayrıntıyla uğraşırken biz “deli yazarın” tazısı olmuşuzdur bile.

Tezer Özlü’yü de bir okur ancak böyle sevebilir; onun kokusunu kuytuluklarda bulmaya çalışarak, ona nüfuz etmek için derisine yapışmayı isteyerek, onun ikizi olmaya, karanlık ruh dehlizlerinde sağa sola çarparken onun elini tutmaya can atarak. Belki “Çocukluğun Soğuk Geceleri”nin 45’inci sayfasında belki de gözyaşlarımızın ıslattığı “Yaşamın Ucuna Yolculuğun” 10’uncu sayfasında karar veririz onu bırakmamaya. Sadece yazar olma derdinde değildir, doğasındaki ağır gamı teşhir etme derdinde hiç değildir; sadece anlatır, anlamı ararken bizi de davet eder sahici yolculularına. Asla istemez kendisine Tezer Özlü denmesini; çünkü o sadece Tezer’dir, hatta tezer.

Tezer, yaşamın temel kaoslarına dalarken onun edindiği deneyimlere, ruh evindeki değişimlere tanıklık ederiz. Bir gün aşırı mutlu, başka bir gün intihar gerilimli diliyle hiçbir yere ait olmayan bedeni inanılması zor bir samimiyetle dolaşır sayfalar arasında. Kitaplarında beden, aklın ve ruhun ebedi tesellisinde orta ölçekli bir aktördür. Hayat suyu zihindir; o da durmaz, sürekli arayış halindedir. Eğer beden kendini bir akıl hastanesinde ya da Svevo’nun şehrinde bulursa okurları buna şaşırmaz, olağandır bu Tezeristan’da. Çünkü, beden bunun için vardır; sevişmenin yalnızlaştırıcılığını, şok tedavileriyle başkalaşmayı, sütlü kahve içmenin zevkini ya da Prag’daki bir otel odasında yazı yazmanın çekiciliğini bize ancak beden söyleyebilir. Tezer de bedeniyle tüm bu tünellerden geçmiş, acı suları içmiş, hayat hüznünü daimileştirip öyle bakmıştır yaşama da ölüme de, durduğu yerde hem sakin hem muhalif hem de bağışlayıcı olmayı bilerek…

Cam fanusu kıran eli kanlı bir yazardır Tezer Özlü. Yarın onun doğum günü; en küçük hücrene, en ufak düşünce kırıntına kadar iyi ki doğdun, iyi ki geçtin bu diyardan…Gidişi erken “deli yazar”, bir başka bedende yeniden doğ e mi!

Sinem Meral

Hiç yorum yok: